GEBEYİM, NE YAPMAM LAZIM?
Hamileliğimizi öğrendiğimiz andan itibaren hep güzel şeyler umut edip tatlı hayallerle bebeğimizi bekliyoruz. Bebeğimiz için en iyisini istiyoruz. Onu korumak, sağlığı için yapılabilecek her şeyi yapmak istiyoruz.
Bu arada her kafadan bir ses çıkmaya başlıyor. Yemenizden içmenize, oturmanızdan kalkmanıza uzayıp duran bir yapılacaklar ve yapılmayacaklar listesi oluşuyor. Elbette bir gebenin mümkün olduğunca sağlıklı beslenmesi, zor çalışma şartları altında yıpranmaması, fiziksel ve psikolojik anlamda rahat bir süreç geçirmesi için hepimiz çaba sarf etmeliyiz. Ancak çevremizden gelen “tavsiyeler” bazen çok bunaltıcı olabiliyor.
Öncelikle SİZ GEBESİNİZ, HASTA DEĞİLSİNİZ. Gebelik de normal fizyolojik bir dönem. Bedeniniz bebeğinize 9 ay 10 gün boyunca güzel bir ortam sunacak. Bu arada sizin bedeniniz de birçok değişiklik yaşayacak, bu değişikliklere adapte olmak bazen kolay bazen zor olacak. Her insan farklı olduğundan her gebelik de farklı geçer. O yüzden şöyle bulantım oldu, böyle uyuyamadım gibi çevrenizdekilerin olumsuz tecrübelerine çok fazla kulak asmayın. Şikayetleriniz olursa bunları doktorunuza ya da ebenize danışın, muhakkak bir çözümü vardır.
Gebeliğin özel bir diyeti ya da egzersiz planı yoktur. SAĞLIKLI YAŞAM elbette esastır. Dengeli beslenmek, düzenli hareket etmek, toksik maddeler, kimyasallar, radyasyon vb. etkenlerden uzak durmak gerekir. Ancak özel bir diyet ve egzersiz planına harfiyen uymak gerekliliği yoktur.
Gebelikte Beslenme
Bir gebenin sağlıklı ve dengeli beslenmesi gerekir. İki canlı olduğu için iki kat miktarda değil de iki kat kaliteli beslenmek esastır. Bu konuda yardıma ihtiyaç duyarsanız bir diyetisyenden sizin alışkanlıklarınıza uygun tavsiyeler alabilirsiniz.
Kaçınılması Gereken Yiyecekler
1- İşlem görmüş etler: sucuk, salam, sosis gibi şarküteri ürünleri sağlıksız kabul edilen yiyeceklerdendir, kaçınılması gerekir.
2. Çiğ et, çiğ balık, suşi, az pişmiş yumurta ve sakatatlar hastalık bulaştırma potansiyeli bulundurduğundan tüketilmemelidir.
3. Sebze ve meyveler çok iyi yıkanmalıdır. Bizler evimize aldığımız yiyeceklere dikkat ederiz ancak restoranlarda bulunan salatalar konusunda emin olmak zordur.
4. Balık sağlıklıdır ancak kılıç balığı, kiremit balığı, uskumru gibi bazı balık ve kabuklu deniz ürünleri, bebeğin gelişmekte olan sinir sistemine zarar verecek kadar tehlikeli ölçüde cıva içerebilirler.
5. Pastörize edilmemiş süt ve bundan yapılan yoğurt ile peynirler hastalık bulaştırma potansiyeli bulundurduğundan tüketilmemelidir.
6. Asitli içecekler ve kutu meyve suları, her türlü konserve ürün ve katkı maddeli gıdalar, abur cuburlar, hazır yemekler, GDO’lu gıdalar, paketlenmiş, kutulanmış ve raflarda bekleyen her şeyin içerisinde koruyucu kimyasallar bulunur. Bunlar yerine doğal ve taze ürünleri tercih etmek daha iyidir. Ayrıca meyve sularındansa meyvenin kendisini tüketmek daha iyidir.
7. Bitki çayları ve muhtelif otlar, normal kabul edilen miktarlarda zararsızdır. Ancak kür şeklinde uygulanmadan önce konunun uzmanına danışmak gerekir. Örneğin; salataya konan maydanozun hiçbir zararı olmaz ama maydanoz kürü yaparak bir insanın normalde tüketmeyeceği miktarlarda maydanozu kullanırsanız bunun ne gibi etkileri olacağını bilemeyiz.
8. Yüksek şeker ve basit karbonhidrat içeren ürünler: pastalar, kekler, börekler, çörekler, poğaçalar içerdikleri beyaz un ve şeker yüzünden hamilelerin fazla yememesi gerekenler arasındadır.
9. Aşırı tuzlu yiyecekler, kızartmalar: turşular, cipsler, soya sosları gibi aşırı miktarda sodyum içeren yiyeceklerin tüketimi özellikle de sık olduğunda hamile olsun olmasın herkes için zararlıdır.
10. Hamilelik boyunca yapay olan her şeyden olduğu gibi yapay tatlandırıcılardan da uzak durmak da fayda var.
11. Kafein, fetüsün gelişimini kötü etkileyen bir kimyasal olarak düşünülüyor. Bu yüzden ne kadar az tüketilirse o kadar iyi ancak bu kendine günde bir fincan türk kahvesi ya da espresso bazlı kahve içmenin önünde engel olmak zorunda değil. Cola, Fanta, Ice Tea gibi ürünlerde de kafein olduğunu unutmamak gerekir.
Gebelikte Sigara ve Alkol
Sigara ve alkol, gebeliğe zarar veren maddelerin başında gelir. Sigara, damarları kasarak ve bozarak bebeğin gelişimini olumsuz yönde etkiler. Sigaraya maruziyet, bebekte gelişim geriliğine yol açabilir ve plasenta ayrılması vb. gebelik komplikasyonları sigara içenlerde daha sık görülür. Gebenin sigara dumanına bile maruz kalmaması en idealidir. Sigara içen biri gebe kaldığında hızlıca birden ve tamamen bırakmak en iyisi ve en kolayıdır. Bu konuda psikolojik destek gerekebilir. Bırakmak mümkün olmuyorsa en azından olabildiğince az içmekte fayda var. İçilmeyen her sigara, çekilmeyen her nefes kardır.
Ancak alkol tüm gebelik boyunca kesinlikle tüketilmemelidir. Sigaranın aksine bebeğe direkt zarar vererek fetal alkol sendromuna yol açabilir. Alkol alınan miktar ne kadar çoksa bu sendrom o kadar büyük bir olasılıkla görülür. Bazıları “arada bir kadeh” gibi az miktarda alkol tüketiminin zarar vermeyeceğini düşünseler de bebeğin az miktarlarda dahi zarar görmeyeceği garanti edilemez.
Gebelikte Vitaminler ve İlaçlar
Bir gebenin ihtiyaç duyduğu vitamin ve mineraller aslında dengeli beslenen bir kişide yeterli miktarda alınır. Ancak biz pratikte herhangi bir eksikliğe mahal vermemek için bir multivitamin takviyesini öneriyoruz. Piyasada onlarca gebelere uygun multivitamin takviye preperatları bulunuyor. İçerikleri üç aşağı beş yukarı birbirleriyle aynıdır. Bu ürünler gebenin GÜNLÜK İHTİYACINI karşılamak için yeterlidir. Ancak bir gebenin ayrıca bir vitamine ya da demire ihtiyacı varsa bunu ayrı bir ürün olarak takviye etme ihtiyacı doğabilir.
Folik asit, bebeğin sinir sisteminin gelişiminde önemli rol oynar. Yapılan araştırmalar göstermiştir ki, gebelikten önceki 3 ay ve gebeliğin ilk 3 ayı 400 microgram folik asit kullanan gebelerde Nöral Tüp Defekti denen beyin omurilik anomalileri 20’de 1 daha az görülür. Bu zaten çok nadir görülen bir rahatsızlıktır. Ancak bu takviye ile oranı iyice azalır. Folik asit bugün piyasada olan ürünlerde neredeyse tamamen aktif formunda satılmaktadır. Aktif olmayan formunun yararı olmadığı, zararlı olabileceği konusunda endişeler bulunmaktadır.
Gebelikte kullanılmaması gereken ilaçlar aslında çok az sayıdadır. Ancak gebelerin herhangi bir ilaç kullanmadan önce ilacı tavsiye eden doktora, gebe olduklarını bildirmeleri ve onun tavsiyesi olmadan o ilacı kullanmamaları gerekir. Doktorun gebeliği bilerek tavsiye ettiği ilaç, yarar zarar oranına göre gebelikte kullanılabilecek bir ilaçtır ve kullanılmamasının vereceği zarar kullanılmasının zararından çoktur.
Gebelikte Hareket ve Cinsel İlişki
Gebeliğin hiçbir döneminde size özel bir durum ve kısıtlama yoksa gebelikten önce yaptığınız tüm aktiviteler yapılabilir. Buna gebeliğin ilk 3 ayı da dahildir. Eğer size özel bir DÜŞÜK TEHDİDİ durumu yoksa spor ve cinsel ilişki kısıtlaması yoktur.
“Aman, dikkat et düşmesin!”
Bu sözü çevrenizden çok duyabilirsiniz. Sevdiklerinizin size gösterdiği özen ve korumacılık, günümüzde öyle bir hal aldı ki gebeye baskı aracına dönüştü. Günlük aktivitelerini bile kaygı içinde yapmasına hatta çoğu zaman hiç yapamamasına yol açıyor.
Bunun arkasında yatan şey, tamamen kontrolümüz dışında olan bir süreci kontrol etme arzusu aslında… Bazı gebelikler erken ya da geç haftalarda kaybediliyor, biliyoruz. Bu kaybı yaşamak istemiyoruz, önlemek için bir şeyler yapmak istiyoruz. Hele ki zor gebe kalındı ya da daha önce gebelik kaybı yaşandıysa… “Şöyle yapalım ki aman bebeğe bir şey olmasın.” diyerek oluşturduğumuz yapılacaklar ve sakınılacaklar listesi uzadıkça uzuyor.
Unuttuğumuz nokta şu ki gebelik sırasında anne sadece ev sahibidir. Bebek tamamen ayrı bir bireydir ve onun kaderi hakkında söz hakkımız yoktur. Gebelik öyle bir mucizedir ki, o mucizeyi günlük hayatta yaptığımız şeylerle yaratmamız da yok etmemiz mümkün değildir. İçimizdeki o insanın ne cinsiyetine, ne nasıl görüneceğine, ne de sağlıklı olup olmayacağına karar veren biz değiliz. Evet, bebeğe zarar veren bazı ilaçlar, kimyasallar veya radyasyon gibi etkenler vardır. Alkol, sigara ve uyuşturucular gebelikte son derece zararlıdır. Gebelerin bunlardan uzak durması önemlidir. Ancak bunun dışında yapabileceğimiz hiçbir şey yoktur. Ne gebenin, ne yakınlarının, ne de doktorun…
Düşük tehdidi tespit edilirse doktorunuz size cinsel ilişki ve seyahati yasaklayarak yatak istirahati önerir. Bazen düşük önleyici diye bilinen ilaçlar başlar. Bunların hiçbirinin zaten düşük olacak gebeliğe bir faydası olmaz. Küçük bir yüzde olarak kanama başlamış ama hala rahme tutunmaya çalışan bebek varlığında bu tedbirler, düşük tehdidinin gerçek bir düşük durumuna geçmesini tetiklememek içindir. Yoksa düşük tehdidi olmayan bir gebelikte bunları yapmak, hatta abartıp yukarı uzanmamak, hareketsiz yatmak, çömelmemek, kalkmamak… gebeliğin keyfini kaçırmak dışında bir işe yaramaz.
Düşük, bebekte bir rahatsızlık ya da sakatlık varsa olur. Bazen de rahimde miyom ya da şekil bozukluğu varlığında bebeğin yerleşmesi ile ilgili sorunlar olabilir. Ufak bir kısım ise annedeki bir rahatsızlık ya da bilmeden teratojen bir etkiye maruz kalmak olabilir. Günlük hayatta yapılan şeylerin hiçbiri düşük sebebi değildir. Düşük durumunda hem gebe kendini suçlar hem de yakınları tarafından son birkaç haftada yaptığı şeyler nedeniyle haksız yere suçlanır. “Düğünde halay çektin ondan oldu.”, “Sana ağır kaldırma demiştim.” gibi…
Her gebe, gebeliği ilk öğrendiği an, ambivalans denen iki zıt duyguyu bir arada yaşama durumunda bulur kendini… Yani bebeğin gelişine sevinirken aynı anda telaşa kapılır ve “ben bu bebeği istemiyorum.” diye aklından geçirir. Çünkü gebelik kadının hayatını baştan aşağı değiştirecektir. Yıllarca çocuk sahibi olmak için uğraşanlar bile testte 2 çizgiyi gördüklerinde kısa bir an için böyle hisseder. Eğer sonradan gebelik kayıpla sonuçlanırsa, gebenin aklına o an gelip “ben bebeği istemediğim için düştü.” diye düşünebilir. Hatta kadın gebeliğin başında ciddi ciddi bebeği aldırmayı düşünecek kadar gebeliği istemiyor olabilir. Ancak düşük sebepleri arasında “bebeği istememek” diye bir etiyoloji yoktur. Bebeği istememekle, hoplayıp zıplamakla düşük olabilseydi, çocuk aldırmak diye bir işlem olmaz, gebeliği istemeyen kişi kürtaja gerek kalmadan gebeliği kendi kendine sonlandırabilirdi.
Üreme mekanizmasının işleyişine göre döllenen her yüz yumurtadan sadece biri canlı doğumla dünyaya gelen bir bebek haline gelir. Çoğu adet kanaması ile düşer, rahme tutunamaz. Kadın gebe olduğunu hiç fark etmez bile… Bir kısmında adet birkaç gün geçer, öyle düşer. Test yapılmadı ise yine gebelik fark edilmez. Bazen kese görülür ama bebek oluşmaz. Bazen kalp atışı da görülür, ama bebek büyümez. 12 hafta oluncaya kadar düşük riski giderek azalır. 22-24 haftaya kadar bebek vefat ederse buna geç düşük denir ve oldukça nadirdir. Daha da nadir olarak gebeliğin daha geç dönemlerinde bu olur, o zaman adı ölü doğum olur.
Tıbben yapabileceğimiz muayeneler ile her şeyin beklenildiği gibi gidip gitmediğini kontrol etmek ve varsa önleyebileceğimiz bir tehlikenin ön işaretlerini tespit edip mümkünse tedavi etmektir. Mesela bir bebek anne karnında yeterince beslenemiyorsa ve bu durum onun hayatını erken doğmuş olarak kuvözde olmaktan daha fazla tehdit ediyorsa doğurtabiliriz. Olacakları çoğu zaman engelleyemeyiz, gelecekte ne olacağını göremeyiz. Yaptığımız şey, olasılıkların yarar zarar ilişkisini bilimsel olarak tartarak en az riskli, en yararlı seçeneği sunmaya çalışmaktır. Doktora muayeneye gitmek, o gebeliğin sağlıklı devam etmesi için elinizden geleni yapmaktır, sağlıklı devam etmesini garantilemek değil.
Gebenin sağlığı için tedbir almak ile takıntılı bir şekilde anlamsız kısıtlamalar yapmak arasında büyük fark var. Temel kaidelerin ötesinde yapılacakların, bebeğin kaderini değiştirme gücü yok. Sağlıklı bebeği garanti edebilecek bir prosedür mevcut değil. Bazı gebelikler mutlu son ile sonuçlanmıyor ve bu hiç de nadir değil. Kadınlarımızı hem normal gebelik sürecinde hem de kayıp yaşamaları durumunda güçlü ve doğru bir şekilde desteklememiz gerek. Hangi aşamada kayıp olursa olsun bu durum anneyi derinden etkiler. Bu durumu yaşamış ya da yaşayan annelere yardımcı olması umuduyla yazdığım yazıya buradan ulaşabilirsiniz.